Fransa'yı Yakan Ateş Fransız Toplumundaki Bölünmeyi Ortaya Çıkardı

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

Fransa’da toplum, “düzen yanlıları” ile “azınlık hakları savunucuları” arasında ikiye bölündü… Sokak olaylarında görülen aşırılık, sağ görüşlü kişilerin tepkisine yol açıyor, bunların karşısında yer alan gruplar ise polis şiddetine ve azınlıkların maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekiyor… Siyaset bilimciler Fransız toplumundaki derin bölünmeden kaygılı…

***


17 yaşındaki Nahel’in polis tarafından yakın mesafeden öldürülmesinden sonra başlayan olaylarda yakılan yerler arasında okulların, kütüphanelerin, otobüs ve tramvayların da olması toplumun tepkisini çekiyor… Olaylarda bir kişi hayatını kaybetti, iki binden fazla araba yakıldı, yüzlerce bina ateşe verildi, pek çok mağaza yağmalandı, talan edildi… En az 30 polis karakolu, 11 jandarma karakolu ateşe verildi… Beşinci günde toplamda 200’den fazla polis memuru yaralandı… İki binin üzerinde kişi gözaltına alınırken, gözaltına alınanların yaş ortalaması 17 idi…


Polis, göstericilere karşı cop kullanıyor, göz yaşartıcı gaz kullanıyor. Göstericiler ise havai fişeklerle, diğer yanıcılarla karşılık veriyor, barikat kuruyor, taş ve benzeri cisimler atıyor… Güvenlik güçleri olayları nasıl durduracaklarını bilemiyorlar. Pek çok kentte akşamları toplu taşıma tamamen durduruldu. Cumartesi akşamı ise göstericiler Fransa’nın dünyaca ünlü Champs Elysées caddesindeydiler. Cadde polis tarafından sert bir şekilde boşaltıldı, yavaş hareket eden turistler itildi, kakıldı… olaylarda bazı mağazalar saldırıya uğradı…


HAKLI TALEP, YANLIŞ METOT


Bu tabloya baktığımızda sokakta polisle çatışanların sadece hak arayan masumlar olmadığını düşünebiliriz… Göstericilerin haklı talepleri varsa da eylemleri bu taleplerini ve tepkilerini gölgeliyor.


Sağ basın, olaylardaki aşırılığı ve haksız yere hedef alınan sivil yerleri öne çıkarıyor. Mesela alevler içinde yanan bir market… Oysaki göstericilerin yaş ortalaması sadece 14… Yani göstericilerin büyük kısmı çocuk yaşta… Buna rağmen aşırı sağ ve polis sendikaları yaşananları “iç savaş” gibi gösteriyor, hükümetten göstericilerle çok daha sert mücadele etmesini talep ediyor..


Nitekim sağ cenah Fransızlar, sokakta sadece “suç ve suçlular” görüyor… Fransız polis sendikası göstericileri “vahşi sürüsü” ve “haşarat” olarak niteledi. Eğer bir “haşere sürüsü” ile karşılaşırsanız onları ilaçla vs. itlaf edersiniz… Fransız polisindeki ve toplumundaki bu bakış açısı derinleşirse sokak olaylarının daha kaygı verici bir ayrışmaya gitmesi kaçınılmaz görünüyor…


Fransız polis sendikaları, hükümeti göstericilere karşı daha  sert mücadeleye davet ediyor ve olayları bir “savaş”a benzetiyor… Aslına bakarsanız sokakta göstericilerle mücadele eden zaten kendileri, yani polisler. Eğer polis böyle düşünüyorsa polisi aşırılıktan kim geri tutabilir ki?


Elbette aşırı sağ parti ve dernekler de benzeri çağrılarda bulunuyor. Gösterilere “savaş” olarak bakarsanız karşınızda sadece “düşmanlar” görürsünüz, “düşman” ise sadece yok edilmelidir… Tehlikeli bir bakış açısı…


Sol görüşlü gruplar ise bu tür açıklamaları “yangına benzin dökmek” olarak nitelendiriyor… Sol gruplara göre sokakta gördüğümüz manzara neden değil bir sonuç. Sadece sonuç ile ilgilenmek ise sorunları çözmez…


FAKİR, ÜMİTSİZ VE ÖFKELİ GENÇLER


Göstericiler genelde fakir mahallelerden gençler… Fransız polisinin kendilerine ayrımcı baktığını, potansiyel suçlu olarak gördüğünü iddia ediyorlar… Pek de haksız sayılmazlar; Kuzey Afrikalı Arap veya Afrikalı bir gencin polis tarafından durdurulması ve sorgulanması olasılığı beyaz bir Fransız gencinkinden 20 kat fazla


Afrikalı ve Arap mahallelerinde herkes polisten korkuyor, çünkü polis çok sert. Onlar da kendilerine göre haklı, başarılması imkansız bir görevi yürütüyorlar; bu mahallelerde uyuşturucuyla ve organize suçla uğraşıyorlar. Yaptıkları işin ağırlığı ve ellerindeki imkanların azlığı polisleri sert ve disiplinli davranmaya zorluyor. Ancak bu tavır yerel ahali ile polisin arasını açıyor, polisin bu mahallelerde seveni yok gibi bir şey.



Gençler polisi genellikle “düşman” görüyor… Doğrusu kalp kalbe karşı, polis de onları “dost” saymıyor… Her polis ırkçı değil elbette ama ırkçı olmayanlar bile bu gençlere “sıradan bir vatandaş” gözüyle bakmıyor, bakamıyor… Polisin gençlere nasıl baktığını iki büyük polis sendikasının 30 Haziran 2023 açıklamasında gördük; göstericileri “haşere” olarak görüyorlar, olayları “iç savaş” olarak algılıyorlar…


Nahel M. cinayeti, bu fakir mahallelerdeki gençlerin hepsini çıldırtmış. Nael’in öldürülmesine dair videoyu gören herkes, polisin hiçbir meşru neden olmaksızın, yakın mesafeden Nahel’e ateş ettiğini görebiliyor… Her gün polisin azınlıklara yaptığı ayrımcılıkla karşılaşan gençler, bu tür öldürmeleri duyunca doğal olarak sinirleniyor, hatta çıldırıyor… Sıranın ne zaman kendisine geleceğini düşünüyor… Tepkilerini sokakta göstermek dışında bir çare de  göremiyorlar.


Son 18 ayda Afrika kökenli 17 kişi “dur ihtarına uymadı” diye aracında polis tarafından vurularak öldürüldü… Neredeyse her ay bir kişi öldürülmüş. Sadece bu da değil; Araplar, Afrikalılar ve diğer azınlıklardan gençler ayrımcılığı her ortamda soluyor. Le Monde’da 14 Şubat 2023’de yayımlanan bir habere göre Fransa’daki her 10 siyahiden 9’u ırkçı ayrımcılığın kurbanı olduğunu söylüyor. Ankete katılan siyahilerin  % 49’u son 12 ayda en az bir kez polis tarafından kontrol edildiğini söylüyor. Düşünsenize her iki siyahiden biri polis tarafından durdurulmuş, kontrolden geçirilmiş, şüpheli muamelesi görmüş… Korkunç bir rakam…


Mesele sadece polis de değil; Afrikalıysanız, Arapsanız Fransa’da daha zor iş bulursunuz, aynı işi yapar daha az ücret alırsınız… Yani farklı olduğunuzu hissedersiniz… Afrikalılar arasında iş bulma oranları daha düşüktür, suçun gelip sizi bulma ihtimali ise daha yüksek… İşte tüm bunlar insanları kızdırıyor, birşey yapamamak kızgınlığı artırıyor ve biriken öfke belli aralıklarla patlama yapıyor…


ÖFKENİN YATAĞI

 

Pek çok Arap kökenli Fransız vatandaşı, diğer azınlıklar gibi banliyölerde, yoksul okullarda, suç ve uyuşturucu batağı kasvetli mahallelerde, ümitsiz bir yaşama terk edilmiş durumda… Ne yaparlarsa yapsınlar bir çıkış kapısı bulamıyorlar… Devlet, bu insanların sorunlarına el atmakta çok geç kaldı, onları ümitsiz bir yaşamın ortasında kızgınlık içinde bıraktı…


Göstericilerin okulları ve kütüphaneleri bile yakmasındaki sebepleri doğru okumak gerekiyor… Elbette okulları yakmak kötüdür, savunulacak yanı da yoktur. Ancak sebepsiz kuş uçmaz… Anlama gayretimiz, hak vermekten değil, sorunun nedenlerini analiz etmekten kaynaklanıyor… Çok sayıda genç neden okul yakar, neden kütüphane yakmaya kalkar; bu davranışlarıyla neye tepki göstermektedirler?…


Bu insanların yaşadıkları mahallelerde okullar, gençleri ümitsizlikten kurtaramıyor, suç batağından kurtarmak yerine sanki mevcut kasvetli ve ümitsiz ortamın devamını sağlıyor. Belki de gençlerin kızgınlıkları buna… Otobüsleri, otomobilleri yakarken yaşadıkları histeri, duydukları öfke iyi anlaşılmalı… Bunlar dış güçlerin, başka devletlerin ajanı olan insanlar değiller… Neredeyse tamamı Fransa doğumlu ve yaktıkları mahalleler kendi yaşadıkları ortamlar. Demek ki öfkeleri anlamsız bir düşmanlık değil, sesini duyurmak isteyen kişilerin öfke patlamaları


Nitekim gazetecilerin konuştuğu bazı gençler, okul yakmaya karşı olduklarını arkadaşlarının bunun yerine “karakol” gibi yerleri yakmaları gerektiğini söylüyorlar… Aslında karakol da yakıyorlar; beşinci günde 41 karakol ateşe verilmiş, saldırıya uğramıştı. Göstericiler  karakol ve belediye binası gibi devleti sembolize eden yerleri özellikle hedef alıyorlar. Öfkeleri devlete, ama aynı zamanda hayata da… Tepkilerini nasıl göstermeleri gerektiğini bilmeseler de bir şekilde gösteriyorlar


Anlaşılması zor bir sosyoloji ve zor psikoloji… Toplum ve devlet bu tepkinin gerisini doğru okumalı… İkinci, üçüncü nesil olmuş bu gençlere Fransız olduklarını hissettirmeleri ve Fransız vatandaşı olmanın keyfini tattırmaları gerekiyor…


SALDIRILAR GENELDE ÖRGÜTLÜ DEĞİL; AMA ÇETELER DE İŞİN İÇİNDE


Saldırıları incelediğimizde genelde kendiliğinden geliştiğini (spontane) görüyoruz. Büyük oranda örgütlü değiller… Olaylara tek bir örgüt hakim değil. İsyancıların çoğu 14 yaşında. belli bir hedefleri yok… Yaptıkları devrim değil, adeta bir çılgınlık, bir duygu patlaması… Neyi hedefledikleri, ne istedikleri tam olarak belli değil. Eylemleri ile olması beklenen amaçları arasında bir uyum söz konusu değil… Ucu nereye varır, bilinmez, ancak gösterilerin doğal bir dinamikle, alttan gelen bir dalgayla başladığı, köklerini toplumsal bir enerji birikiminden aldığı çok belli… O enerji kaynağı orada durduğu sürece olaylar devam eder, bitse de ileride yeniden patlak verir…


Diğer taraftan bazı sokak çeteleri de bu olaylara karışıyor. Özellikle Kara Blok adlı bir çetenin olaylarda sık sık ön plana çıktığı belirtiliyor. Kara Blok çetesinin üyelerinin büyük kısmı beyaz gençlerden oluşuyor ve uyuşturucu başta olmak üzere çeşitli suçlara karışmış kişiler. Başka çete ve gruplar da var. Bazen bu çeteler gösterilerde işbirliği de yapıyor…


Gösterilerin organize olmasında sosyal medyanın rolü büyük. “Bu akşam Champs Elysées’deyiz” gibi bir mesaj bir gösterinin örgütlenmesi için yeterli oluyor… Buluşuyorlar, sonrasında ne olacağını kimse kestiremiyor… 


NAHEL’İN ÖLDÜRÜLMESİ: TARTIŞMASIZ CİNAYET


Nahel M.’nin polis tarafından vurulmasını gösteren videoyu izledim… Korkunç, tüyler ürpertici… İki polis durdurdukları aracın camından konuştukları genci yakın mesafeden silahla vuruyorlar… Ne konuştukları o görüntüden anlaşılmıyor, ancak araçta olan bir yolcunun ses kaydı daha sonra ortaya çıktı ve onun anlattıkları olayı daha da korkunç yapıyor, açık bir öldürme ve ırkçılık kastına götürüyor:


Fransız BFMTV kanalı, söz konusu videonun doğruluğunun teyit edildiğini belirterek, ismi belirtilmeyen yolcunun ses kaydının da yer aldığı görüntülü bir haberi dün sundu. Ses kaydında söz konusu yolcu, 27 Haziran'da sabah 08.00 sularında, iki arkadaşıyla buluşarak ödünç aldıkları araçla Nanterre'de gezmeye çıktılarını, alkol veya uyuşturucu kullanmadıklarını, araçla otobüs yolunda ilerledikleri sırada motorları üzerindeki iki polisin kendilerini takip ettiğini fark ettiklerini, memurların sireni çalıştırdığını ve ardından Nael'in aracı durduğunu anlattı… Polislerden biri Nahel'e aracın camını açmasını söylemiş, sürücü de camı açmış, polis memuru sürücü gence, “Motoru durdur, yoksa seni vururum” demiş, sonra polisler sürücü koltuğundaki Nahel’e silahlarının kabzasıyla vurmuş, polislerden biri, Nahel'in şakağına silah doğrultarak, “Kıpırdama, yoksa kafana bir kurşun sıkarım” demiş, diğer polis ise meslektaşını “vur onu” diyerek kışkırtmış… Daha sonra, polis sürücü gence silahının kabzasıyla üçüncü kez vurunca Nahel’in ayağı fren pedalından kaymış ve araç hareket etmeye başlamış. Arabanın ön camı hizasındaki polis hemen ateş açınca sürücünün ayağı bu kez de gaza değmiş ve araba ileri atılmış. Yolcu diyor ki “(Nahel'in) can çekiştiğini gördüm, titredi. Sonra bariyere çarptık. Ben de korktuğum için araçtan inip, kaçtım. Polislerin beni de vurabileceğini düşündüm. Bu nedenle korkup kaçtım. Polislerin gözlerimin önünde arkadaşıma yaptıkları karşısında şoke oldum. Bu videoyu gerçeği ortaya çıkarmak için yapmak istedim, çünkü sosyal medya ağlarında arkadaşım Nahel'in ölümü hakkında çok fazla yanlış şey dönüyor."


Nahel’in arkadaşını dinleyince insanın kanı çekiliyor… Anlatılanlar sadece bir cinayete değil, açık bir ırkçılığa da işaret ediyor. Elinde silahla gelen polisler açıkça gençleri taciz ediyor, bu anlatılanlar polisin hiçbir suçları olmayan insanları gündelik hayatlarında rahatsız ettiğini gösteriyor…


VİDEO OLMASAYDI OLAY YİNE KAPANACAKTI


Nahel M.’yi öldüren polis memuru, hızla ve süresiz olarak tutuklandı… Savcı, polis memuru hakkında kasten adam öldürme suçundan soruşturma açtı…


Sağ gruplara ve polis sendikasına göre yargılama aceleye getiriliyor, görevini yapmaktan başka suçu olmayan bir polis, sırf toplumsal baskı nedeniyle linç ediliyor… Belki haklılar, ancak şurası da bir gerçek, öldürme olayının videosu ortaya çıkmasaydı, görgü tanığı yolcu konuşmasaydı katil polis, yaşanan hikayeyi farklı anlatacaktı, silahı ateşleyen polisin arkadaşı da arkadaşını koruyan bir ifade verecekti ve olay kapatılacaktı, tıpkı daha önce kapatılan öldürme olaylarında olduğu gibi… Sadece geçen yıl trafik durdurmaları esnasında polis ateşiyle 13 ölümcül saldırı oldu, son 18 ayda 17 Afrikalı sürücü, polis ateşiyle öldürüldü… ancak şimdiye kadar bunların hiçbiri mahkumiyetle sonuçlanmadı… Sokaklar karışmasaydı, video ortaya çıkmasaydı hakikat yine gizli kalacaktı, sorumlular cezasını çekmeyeceklerdi, fakir mahallelerinden ümitsiz gençleri ise yaşadıklarıyla başbaşa kalacaklardı… 


AİLELERİ CEZALANDIRMAK


Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ise konuşmalarında yaşanan olayları “yeni gayri medenilik” (incivilité) olarak tanımlıyor. Macron, “karşılıklı saygı” çağrısında bulunuyor, aileleri “daha fazla sorumluluğa” davet ediyor… Ancak bu sözlerin sahada bir karşılığı yokMacron’un konuşmaları edebi kalıyor, “süslü cümleler” olmaktan öteye gitmiyor…


Macron, Nahel M.’nin bir polis memuru tarafından ölümcül şekilde vurulmasını "affedilemez" olarak tanımladı tanımlamasına, ancak polise bu keyfi silah kullanma hakkını veren yasa hakkında konuşmadı, “yasayı değiştirme” sözü vermedi… Başkaca bir çözüm önerisi de getirmedi… sadece aileleri suçladı, “çocuklarınızı evlerde tutun, bu devletin değil sizin sorumluluğunuz” dedi… Aileler ne yapacak, çocuklarını evlerde zorla mı tutacak? Devlet okulları, sokakları güvenli tutamıyorsa zavallı aileler ne yapabilir ki?


Macron’un olaylardan dolayı aileleri sorumlu tutan konuşmasından birkaç gün sonra Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti, işi bir adım daha öteye götürdü ve gösterilere katılan çocuklardan ebeveynlerinin sorumlu tutulabileceğini ve 2 yıl hapis ila 30 bin euroya kadar varan para cezası ile karşı karşıya kalınabileceğini söyledi… Ne talihsiz bir açıklama…Aile neye yansın; suça karışan çocuğuna mı üzülsün, o suç nedeniyle suçlu sayılmasına mı?


PATLAMAYA HAZIR BİR VOLKANIN ÜZERİNDE OTURMAK


Öfke patlaması belki de Fransız toplumunun ortak özelliği, sorunları daha sivil zeminlerde tartışmak ve talepleri daha meşru kanallardan gündeme taşımak mümkün olamıyor demek ki… Çünkü sokak şiddeti sadece Arap veya siyahi azınlığın başvurduğu bir yöntem değil, en son emeklilik yaşı tartışmalarında da Fransız sokakları günlerce savaş alanına dönmüştü… Toplum, devlet nezdinde kendini en iyi sokakta ve güvenlik güçleriyle çatışarak gösterebiliyor, taleplerini en etkin bu şekilde dile getirebiliyor demek ki… Bunun üzerinde düşünmek gerekir…


2005 yılında da sokaklar savaş alanına dönmüştü… 2018-19’da Sarı Yelekliler isyanında bugünküne benzer manzaralar vardı. O gösterilerde protestocular adalet istiyorlardı, ekonomik sorunlardan yakınıyorlardı… 2019’da sokağa çıkma nedeni emeklilik yaşının uzatılması girişimiydi; aynı konu 2023’de bir başka sokak gösterisi serisine neden oldu…


Gösteri en doğal demokratik haktır ve bir toplumun haklarına sahip çıkma becerisini gösterir. Ancak gösteriler hızla sokak çatışmalarına ve vandalizme dönüşüyorsa o toplumda ciddi toplumsal ve siyasal sorunlar vardır… Fransız toplum bilimciler ve siyaset bilimciler, Fransa toplumunun son yıllarda ciddi bir ayrışma ve kutuplaşmanın içinde olduğunu söylüyor. Ekonomik sorunlar ve siyasi görüş farkları ayrışmayı derinleştiriyor. Ancak bilimcilerin genelde mutabık oldukları konu en tehlikeli ayrışmanın etnik hatlar üzerinde yaşandığı… Yani mesele sadece banliyölerdeki bir avuç öfkeli gencin aşırılığı değil, derinlerde, çok derinlerde patlamaya hazır sorunlar yatıyor… Fransa, adeta büyük ve aktif bir volkanın üzerinde oturuyor…


OLAYLAR DİĞER ÜLKELERE YAYILIR MI?


Fransa'daki huzursuzluk ve isyan diğer Avrupa ülkelerinde de görülürse şaşmamak gerek, çünkü benzeri sorunlar onlarda da var. Devlet göçmen kökenlilere gerçek vatandaş gibi davranmıyor, ayrımcılık beşikten mezara kadar hissettiriliyor. Ancak bunun dereceleri var. Örneğin Almanya’da haklar çok geniş ve Almanya’nın vatandaş olmayanlara dahi kullandırdığı haklar vatandaş haklarına yakın. Aynı zamanda ekonomik imkanlar da tepkilerin şeklini etkiliyor. Yine de sorunun kültürel bir boyutu var. Fransa’da sorunları sokakta ve devlet güçleriyle çarpışarak çözme alışkanlığı azınlıkları da etkiliyor ve onlar da kendilerini sokaklar da bulabiliyorlar. Ancak sorunun Fransa’da beliren hali sorunu sadece Fransa’ya özgü yapmıyor. Bu nedenle tüm kıtada sorunun birlikte ele alınması ve kıtasal çözümler geliştirilmesi son derece yararlı olabilir… Yoksa Fransa’da yükselen ateş herkesi yakabilir…


Prof. Dr. Sedat Laçiner

Güncel Yazılar, 3 Temmuz 2023


Fransa'nın Karanlık Yüzü, Prof. Dr. Sedat Laçiner, Youtube, Video, 41 dakika, 2 Haziran 2023






Sedat LAÇİNER: İlk orta-lise eğitimini Ankara Yenimahalle’de tamamladı. Lisans derecesini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (Mektebi Mülkiye) alan Laçiner, henüz öğrenciyken Milliyet Gazetesi’nde gazeteciliğe başladı. Milliyet’te çeşitli yazı dizileri hazırlayan Sedat Laçiner, gazetenin Başbakanlık Muhabiriydi. Yüksek Lisans derecesini İngiltere’de Sheffield Üniversitesi’nden, doktorasını ise King’s College London (Londra Üniversitesi) alan Laçiner, 2001-2003 yıllarında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) araştırmacı olarak çalıştı. 2004 yılında Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucu başkanı olan Laçiner, başkanlık görevini 2011 yılına kadar sürdürdü. 2006 yılında Davos Economic Forum tarafından düzenlenen Young Global Leaders listesine “entelektüeller” dalında dahil edilen Laçiner 2011-2015 yılları arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüttü; 2010-2015 yılları arasında Star gazetesinde dış politika ve uluslararası güvenlik alanlarında düzenli olarak köşe yazıları yazdı; TRT’de her hafta yayınlanan ‘Açı’ adlı programda yaklaşık beş yıl boyunca yorumculuk yaptı. Laçiner, Çanakkale Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve diğer kurumlarda Uluslararası İlişkiler dersleri verdi. Bir dönem İçişleri Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkan danışmanlığı da yapan Laçiner’in, Türkçe ve İngilizce olarak ulusal ve uluslararası alanda pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır.


Yazarın e-postası: sedatlaciner72@gmail.com



----------------------------------------------------------

Yazarın Bu Blogdaki ve İlgili Bağlantılardaki Diğer Yazıları:

- Titanyum, Vanadyum ve Küresel Ekonomik Kutuplaşma 17 Haziran 2023 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

- Sentetik İnsan Arayışları ve Olası Sonuçları Haziran 14, 2023 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

- İran ve Rusya: İnsansız Hava Araçlarıyla Gelen Dostluk, Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Güncel Yazılar, 13 Haziran 2023

- Türkiye'nin En Hızlı Yükselen İhracat Sektörü: Türk Dizileri, Prof. Dr. Sedat Laçiner, Güncel yazılar, 10 Haziran 2023 - İşinizi Bir Robota Kaptırmak İster misiniz?: Yapay Zekanın İstihdam Üzerindeki Olası Etkileri, Prof. Dr. Sedat Laçiner, 6 Haziran 2023

- Çin - ABD Savaşı: İhtimal Dışı Değil, Prof. Dr. Sedat Laçiner, 5 Haziran 2023

- Üçüncü Dünya Savaşı mı Yaklaşıyor, 21 Mayıs 2023

BU MAKALEYİ SESLİ DİNLE - YOUTUBE

- Japonya, NATO Üyesi Olur mu?, 13 Mayıs 2023

BU MAKALEYİ YOUTUBE'DA SESLİ DİNLE

- Batılı Şirketler Çin'den Vazgeçebilecek mi?, 3 Mayıs 2023

- Güney Kore: Devler Arasında Güvenlik Arayışı, 2 Mayıs 2023

- İmalat Amerika'yı Yeniden Tek Süpergüç Yapabilir mi?, 28 Nisan 2023

- Çin vs. ABD: Yeni Bir Soğuk Savaş mı?, 23 Nisan 2023

- Çin - Brezilya Yakınlaşması ve Küresel Güç Dengelerine Etkileri, 16 Nisan 2023

- ABD İstihbarat Sızıntısı: Belgeler Ne Diyor?, 13 Nisan 2023

- ABD'de Ortalama Yaşam Beklentisinde Beklenmedik Düşüş ve Nedenleri, 9 Nisan 2023

- Küresel Para Savaşları, 4 Nisan 2023

- Suudi Arabistan - İran Anlaşması ve Çin'in Arabuluculuğu: Bölge İçin Olası Sonuçları, 26 Mart 2023

- Rusya'nın Nüfus Sorunu: Rusya Ölüyor mu?, Ocak 2023

- Kentsel Dönüşüm ve Yağmalanan Çocukluğumuz, Şubat 2023

- Yazarın diğer yazılarının Researchgate'deki linkleri





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İran ve Rusya: İnsansız Hava Araçlarıyla Gelen Dostluk

Üniversiteleri ve Göçmenleri Trump Korkusu Sardı: Eyvah Trump Geliyor!

Ukrayna Neden Önemli?