Ermenilerin Büyük Çıkmazı ve Ermeni Sorununun Tarihsel Kökenleri: Geçmişe Hapsolmuş Bir Millet

Prof. Dr. Sedat Laçiner

Ermenistan'da derin, hatta anıtsal bir dönüşüm yaşanıyor... Buna yüz yıllık bir değişim, hatta 200 yıllık bir zihniyet devrimi desek abartı olmaz. Ölçeği muazzam... Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, yaklaşık 200 yıllık Ermeni kimlik inşasını yerle bir ediyor, tabuları yıkıyor ve tarihsel olarak Türk düşmanlığıyla şekillenen Ermenilik ve Ermenistan kavramlarını yeniden tanımlıyor. Ermenistan'ın Rusya ile asırlık yıllık yolunu değiştiriyor. Başarılı olup olamayacağı belirsiz, zira meydan okuması boyundan büyük bir işe benziyor; her an bir suikaste veya bir darbeye kurban gidebilir. Benzer şekilde, bu çaba Ermenistan'ı kanlı bir iç savaşa da  sürükleyebilir, zira Paşinyan'ın duruşu onu ülkenin temel direklerinden biri olan Ermeni Apostolik Kilisesi'ne karşı meydan okumaya itiyor... Dahası, aşırı Ermeni milliyetçisi gruplar, özellikle Taşnaklar ve "Karabağ kliği" olarak bilinen gruplar, Paşinyan'ı kolayca alt edebilir. En kritik nokta ise Ermeni politikasıyla derinden iç içe olan Rusya'nın çok öfkeli olması ve Paşinyan'ı adeta "çiğ çiğ yiyebilecek" olması...


TARİHİ ARKA PLAN

Bu dönüşüm, kendi tarihimizle, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu ile de yakından bağlantılı. Ermeniler ile Türklerin en önemli karşılaşması Selçuklu dönemine kadar uzanır. Başlangıçta Doğu Anadolu'yu yurt edinen Ermeniler, zamanla tüm bölgeye yayıldılar ve askeri özelliklerini yavaş yavaş kaybettiler... Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul'da Ermeni Kilisesi kuruldu ve bu kilise Osmanlı yönetiminin önemli bir parçası haline geldi. 19. yüzyıla kadar Ermeniler, İmparatorluğun himayesinde zenginleştiler ve ülkenin dört bir yanına yayıldılar. İmparatorluğun son yüzyılında, ülkenin zenginleri arasında Rumların, Yahudilerin ve Ermenilerin ezici bir üstünlüğü vardı... Diğer gayrimüslimler gibi Ermeniler de sadece ticarette değil, devlet bürokrasisinde de yükselmeye başladılar. Örneğin, II. Abdülhamit döneminde bakanlık ve müsteşarlık dahil birçok üst düzey göreve Ermeniler atandı. 19. yüzyılda Ermeniler, dillerini veya dinlerini kullanmada herhangi bir sorun yaşamıyorlardı; tartışmasız İmparatorluğun en zengin ve en özgür vatandaşlarıydılar. Ancak 19. yüzyıl milliyetçilikler çağıydı ve Osmanlı toprakları dışında yeşeren Ermeni milliyetçiliği ve ayrılıkçılığı içeriye yapay yollardan ihraç edildi. Detaylara girmeden söyleyelim, o dönemin Ermeni milliyetçiliği, günümüz Doğu Anadolu Bölgesi, Doğu Karadeniz ve Çukurova bölgesini kapsayan bir "Büyük Ermenistan" hayal ediyordu... Bazı kayıtlarda bu hayale Güneydoğu Anadolu Bölgesi de dahildi. Doğal olarak, bugünkü Ermenistan, bugünkü Gürcistan'ın bir kısmı ve Hazar Denizi kıyılarındaki bazı Azerbaycan toprakları da bu "Büyük Ermenistan" hayalinin doğal sınırları içindeydi. Başka bir deyişle, Taşnakların, Hınçakların ve diğer Ermeni milliyetçilerinin hayalindeki Ermenistan'ın üç denizde toprakları olacaktı: Karadeniz, Akdeniz ve Hazar Denizi...

Ayrılıkçı Ermeni milliyetçiliği Osmanlı toprakları dışında başladı ve Osmanlı'ya ihraç edildi. Hareketin başlıca destekçileri Rusya ve Fransa idi; Fransa'nın Çukurova'da gözü varken, Rusya Kafkaslar'dan Anadolu'ya sarkmayı umuyordu... 19. ve 20. yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Hristiyan toplulukları birer birer bağımsızlıklarını kazanıyorlardı: Yunanlar, Bulgarlar, Sırplar ve diğerleri... Ermeniler de bu modaya uyarak kendilerine ait bir devlet istediler. Ancak ciddi çıkmazlarla karşı karşıyaydılar. Öncelikle, başlangıçta Ermenilerin büyük bir kısmı bu arzuları desteklemedi, zira rahat bir yaşam sürüyorlardı. İkinci olarak, Ermeniler hiçbir Osmanlı vilayetinde çoğunluğu oluşturmuyordu; şehir merkezlerinde bile nüfusları hiçbir yerde % 25 - 30'u geçmiyordu. Ermeni toplumu, Anadolu'nun dört bir yanına dağılmış küçük, bağlantısız göletler gibiydi, bu dağınık bir toplum için ayrı bir devlet kurmayı imkansız bir hedef haline getiriyordu. Gerçi Bulgaristan bağımsızlığını ilan ettiğinde Bulgarlar da Bulgaristan'da çoğunluk değildi, ancak yine de Bulgarlar belirli bir bölgede yoğunlaşmışlardı. Ermeni milliyetçiliğinin üçüncü çıkmazı ise Osmanlı'yı yenecek güçlü bir orduya sahip olmayışıydı. Taşnaklar ve Hınçaklar, günümüzde terör olarak adlandırılabilecek faaliyetlerle sonuç almaya çalışıyorlardı, ancak bunun imkansız olduğunu kendileri de biliyordu.


DIŞARIDAN GÜÇ ARAMAK

Bu çıkmazlar karşısında Ermeni milliyetçileri, başka uluslara dayanarak kurtuluşu aradılar. Rusya, İngiltere, Fransa ve hatta Amerika Birleşik Devletleri, Ermenilerin dostu olarak algılanıyordu ve Ermenilerin bir çatışma başlatması halinde Batılı güçlerin ve Rusya'nın yardıma koşacağına, savaşın sonunda yapılacak bir anlaşmayla Osmanlı İmparatorluğu'nun doğu vilayetlerinin kendilerine verilebileceğine inanılıyordu. Birkaç başarısız denemenin ardından, Ermeni milliyetçileri I. Dünya Savaşı'nı büyük bir fırsat olarak gördüler. Bu savaşta, silahlı Ermeni gruplar, Rus Ordusu'nun yanında savaşa katıldı. Van gibi doğu illerinin işgalinde Ermeni lejyonları özel bir rol oynadı. İşin kötü yanı, Osmanlı'nın doğusundaki birçok Ermeni, barış zamanında bile Rus vatandaşlığına geçmişti, yani çifte vatandaşlıkları vardı. Ruslarla savaşırken Osmanlı Ordusu, iki ateş arasında kaldı ve ağır darbeler aldı. Ermeni milliyetçileri, Doğu Anadolu'yu kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak gördükleri için bölgenin etnik temizliği için de özel bir çaba sarf ettiler. Bu durum, bölgede etnik nefretlere ve kan davalarına yol açtı ve yüzyıllarca aynı köyde, aynı şehirde komşu olarak yaşamış insanlar kanlı komşulara dönüştüler.


BÜYÜK TRAJEDİ: ERMENİLER DÜNYAYA SAÇILDI

Birinci Dünya Savaşı, Ermeniler için büyük bir trajediye dönüştü. İstanbul Hükümeti, özellikle doğu illerindeki Ermenileri, o dönem Osmanlı toprağı olan bugünkü Suriye ve Lübnan'a sürdü, yani tehcir etti. Çok sayıda Ermeni, çatışmalarda ve savaş koşullarında hayatını kaybetti ve evinden yurdundan oldu. Savaş bitip görüşmeler başladığında, önde gelen Ermeni diplomatlardan Bogos Nubar Paşa, Ermenilerin I. Dünya Savaşı'na aktif ve silahlı olarak katıldıklarını, bu nedenle Osmanlı Devleti'ne karşı savaşın tarafı sayılmaları gerektiğini savunmuş ve Doğu'da bir Ermenistan devletinin kurulmasını talep etmiştir. Bogos Nubar Paşa'nın isteklerine uyulmamış ve Ermeniler barış görüşmelerinde de yüzüstü bırakılmışlardır. Kafkasya'da kısa süreli ve küçük bir Ermenistan devleti deneyimi olduysa da, birkaç yıl yaşayan bu devleti Sovyetler Birliği yuttu ve 1991 yılına kadar Ermeniler bir daha devlet sahibi olamadılar.

Diyebiliriz ki, 19. ve 20. yüzyıllar boyunca inşa edilen yeni Ermeni kimliğinin tipik özelliği, Türklerden nefret etmek ve sırtını Ruslara dayamak olmuştur. Bu milliyetçilik, kendi gücü olmadığından, başka devletlerin gücü üzerinden bağımsız bir devlet kurmayı hayal etmiştir. Defalarca başarısız olmasına ve diğer devletlerce defalarca yüzüstü bırakılmasına rağmen, romantik Ermeni milliyetçiliği aynı varsayımlara her seferinde daha güçlü sarılmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında adeta ezilen Ermeniler, dünyanın dört bir yanına, özellikle Fransa, Rusya ve ABD'ye yayıldılar. Diasporada, yani başkalarının ülkelerinde, daha romantik, daha hayalperest bir Ermeni kimliği inşa ettiler. Zaten Ermeni milliyetçiliğinin en büyük zorluğu, bir devlete sahip olamayışıdır. Çünkü devlet sahipliği bir milleti genellikle daha sorumlu ve daha gerçekçi yapar.

Özellikle son 100 yılda Taşnaklar ve Kilise tarafından inşa edilen Ermeni milliyetçiliği ise hayal dünyasında yaşıyordu. Hala çok büyük bir Ermeni devleti kurmayı amaçlıyorlardı ve Türkiye'nin doğusunu "Batı Ermenistan" diye adlandırıyorlardı. Bu aşırı duygu ve düşünceler Sovyetler Birliği ve Fransa tarafından desteklendi. 1970 ve 1980'li yıllarda ortaya çıkan Ermeni terörü bunun en açık tezahürüdür.

1991 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği dağıldı ve tıpkı Azerbaycan ve Gürcistan gibi Ermenistan da bağımsız bir devlet oldu. Nihayet Ermenilerin de bir devleti vardı. Ermenistan'ın ilk cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, geçmişin acı tecrübelerinden dersler çıkarmış biriydi aslında. Ermenistan'ı gerçekçi temeller üzerine inşa etmek istiyordu. Neydi o gerçekler? Ermenistan, küçük bir devletti ve nüfusu 3 milyondan bile azdı. Ermenistan, Türklerle ve Müslümanlarla çevrili bir okyanusun ortasında küçücük bir adaydı. Ermenistan, denizlere çıkışı olmayan, dünyanın en yüksek dağları, tepeleri üzerine tünemiş küçücük bir kuş gibiydi. Ve Ermenistan'ın ne doğal zenginlikleri vardı ne de hazırda bir serveti. 1918-1920 yılları arasında yaşamış olan Birinci Ermenistan'da insanlar kıtlıktan kırılmıştı; her dört Ermeniden biri o kıtlık ve açlıkta hayatını kaybetti. Ve yeni kurulan Ermenistan da ağır kış koşulları, deprem ve diğer etkenlerle kıtlık yaşamaya başladı. Levon Ter-Petrosyan, Taşnak kafasıyla bu devletin uzun süre yaşamayacağını anladı ve Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştı.

Aynı dönemde Ankara da Ermenilerin bir devleti olmasını memnuniyetle karşıladı ve bunu barış için bir fırsat olarak değerlendirdi. Çünkü karşısında muhatap olarak Taşnaklar, ASALA veya Hınçaklar gibi eli silahlı terör grupları değil, bir devlet vardı. Bu nedenle Türkiye, Ermenistan'ı hemen devlet olarak tanıdı ve kıtlık döneminde Ermenistan'a buğday yardımında bulundu. Özal ve Demirel, Ermenistan ile kalıcı bir barış inşa etmek için özel bir çaba sarf ettiler.

Ne yazık ki 1991'den itibaren romantik ve maceracı Ermeni milliyetçiliği yeni Ermenistan'a hakim oldu. Onlara göre büyük Ermenistan'ı kurmak için fırsat doğmuştu. Azerbaycan ve Gürcistan en zayıf dönemlerindeydi ve Ermeni güçleri Karabağ ve Nahçıvan başta olmak üzere bölgede yayılmaya başlayabilirlerdi. Radikal Ermeni milliyetçileri, bu davalarında tüm dünyaya yayılmış ve zengin Ermeni diasporasının ve elbette Rusya devletinin kendilerine yardım etmesini umdu. Karabağ'daki çatışmalarda Rus Ordusu Ermenilere fiilen yardım etti ve Azerbaycan'ın en az beşte biri Ermeni işgali altına girdi. Bu işgal kanlı ve acıklı oldu. İki komşu devlet arasına kin ve nefret girdi. Azerbaycan'da 1 milyona yakın insan göçmen durumuna düştü. Ermenistan'da ise kanlı savaş aklıselimi yendi ve iktidara en radikal, en maceracı fikirler hakim oldu. Levon Ter-Petrosyan, aklındaki Ermenistan'ı kuramadı ve kısa bir süre sonra iktidara Koçaryan gibi, Sarkisyan gibi "Karabağ çetesi" de denilen savaşçı siyasiler cumhurbaşkanı oldular ve Ermenistan, bölgede gerçekçilikten uzak yayılmacı politikalarını sürdürdü. Tüm bu süreçlerde Moskova, Ermenistan'ın arkasındaydı, Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan sınırlarında Rus askerleri nöbet tutuyordu. Gümrü'de bir Rus üssü de vardı.

Bu yıllarda Ermeni devleti, Türkiye'nin doğu bölgelerini kurtarılması gereken "Batı Ermenistan" olarak adlandırmaya devam etti... Karabağ, hala Ermeni işgali altındaydı, hatta Karabağ'ın çevresindeki bazı vilayetler de onların işgalindeydi. Ama romantik Ermeni milliyetçileri daha fazlasını istiyorlardı. Bu düşünceler öylesine gerçeklerden kopuktu ki... Ermeniler hayal dünyasında aç ve bilaç yaşıyorlardı. Zengin Ermeni diasporasından Ermenistan'a kucak dolusu para gelmemişti, Rusya'nın desteği Ermenistan'ı zengin yapmıyordu. Savaş ve çatışma hali elde avuçta ne varsa tüketmişti. Türkiye ve Azerbaycan sınırları kapalı olduğundan Ermenistan dağların tepesinde izole kalmıştı. Diğer iki komşu İran ve Gürcistan da derde çare olmuyordu. Kısacası Ermenistan ölüyordu. Gençler ülkeyi terk ediyordu. Komşu Azerbaycan'ın nüfusu son 35 yılda hızla artarken, Ermenistan'ın nüfusu eridi durdu. Azerbaycan 1990'da 7 milyon kişiydi, bugün nüfusu 10.5 milyon civarında. 1992'de 3 milyon 630 bin nüfusu olan Ermenistan ise bugün 3 milyondan daha az nüfusa sahip. Başka bir deyişle, son 35 yılda Azerbaycan nüfusuna bir Ermenistan kadar nüfus eklerken, Ermenistan yaklaşık 700 bin kişi eridi. İnsanlar dünyanın dört bir yanına saçılmaya devam etti. Aklı başında biri bu manzaraya baktığında Ermenistan'ın yok olmakta olduğunu rahatça görebilir. Bundan 20 yıl kadar önce California'dan bir Ermeni milliyetçisi ile konuşmuştum, bana "Doğu Anadolu'yu bize vermelisiniz" dedi, hatta isteğine Adana'yı, Trabzon'u falan da ekledi. Ben de kendisine bunun uçuk bir talep olduğunu, ama bir an için Türkiye'nin bunu kabul ettiğini varsaysak bunun Ermenistan'ın sonu olacağını söylemiştim. Çünkü Ermenistan'a Doğu Anadolu'yu verseniz Ermeniler bu yeni coğrafyada azınlıkta kalır. Ermeni milliyetçileri Azerbaycan'ı veya Gürcistan'da hedefledikleri yerleri işgal etmeye kalksalar yine azınlıkta kalırlar. Ben öyle söyleyince Californiyalı Ermeni milliyetçisi çok şaşırmıştı, belli ki bu gerçeklerden habersizdi. Nitekim Ermeniler Karabağ ve çevresini işgal ettiler de ne oldu? Hiçbir şey. Ellerine bir şey geçmedi. Geriye bıraktıkları Karabağ geri kalmış bir toprak.


RUSYA YERİNE BATI

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, biraz önce yaptığımız tespitleri yaparak iktidara geldi... İkinci olarak Ermenistan'ın Rusya dünyasında yaşadıkça büyüyemeyeceğini de anladı Paşinyan. Ermenistan'ı Batı'ya, Avrupa ve Amerika dünyasına taşımayı hedefledi. Ülkenin ekonomik kalkınması ve siyasi liberalizasyonu için bu gerekliydi. Aksi takdirde Ermenistan fakirlik ve otoriteryenlik içinde boğulup gidecekti. 2020 İkinci Karabağ Savaşı, Paşinyan'ın tahminlerini kanıtladı ve Ermeni Ordusu'nun kağıttan bir kaplan olduğu, Ermenistan'ın içinin boş olduğu kısa sürede anlaşıldı. Savaş sadece 44 gün sürdü ve Azerbaycan Ordusu, Ermenileri adeta ezdi. Güvenliğini tamamen Rusya'ya bırakmış olan Erivan Hükümeti, bu savaşta Rusların kendilerini korumadığı duygusuna kapıldı. Azerbaycan 2023 Eylül'ünde Karabağ Operasyonu başlattığında Nikol Paşinyan, Azerbaycan Ordularının önünde Erivan'a kadar tüm yolların açık olduğunu anladı. Rusya, Ermenistan'a gerekli korumayı sağlamıyordu ve Ermeni Ordusu çok ama çok zayıftı. Erivan acı gerçeğe tam anlamıyla uyanmıştı. Böylece Karabağ'da 30 yıllık işgal tamamen sona erdi, Karabağ'daki hemen hemen tüm Ermeniler kendi istekleriyle Ermenistan'a göç etti.

Nikol Paşinyan, şunu anlamış durumda: Ermenistan zorlu bir coğrafyada tek başına. Bu nedenle öncelikle komşuları Türkiye ve Azerbaycan ile barışmak zorunda. Bunun için ise Ermenistan'ın yayılmacı dili bırakması gerekiyor. Ankara ve Bakü, Ermenistan'dan anayasasını değiştirmesini, komşularını işgal iması içeren ifadeleri Anayasasından çıkarmasını istiyor. Paşinyan şu anda bunu gerçekleştirmeye çalışıyor ve ısrarla Ermenistan'ın mevcut haliyle bir devlet olduğunu, başka ülkelerde gözlerinin olmadığını iddia ediyor. Mücadelesi kendi halkıyla, radikal ve maceracı milliyetçilerle.

PAŞİNYAN, 1915 TABUSUNU DA YIKIYOR

Paşinyan'ın bir diğer radikal çıkışı ise 1915 Tehciriyle ilgili oldu. Ermenistan 1915'i Ermeni Soykırımı olarak anıyor ve Soykırım kavramı son 100 yılda Ermeni kimliğinin temel taşı haline getirildi. İşte Paşinyan bu temel taşı kırıp parçalamak istiyor. Paşinyan diyor ki, 1915'i biz Ermenilere pazarlayan Ruslar oldu. Bu bir Rus komplosu. İşin doğrusu, böyle bir çıkışı kimse beklemiyordu. Bir Ermeni Başbakanının Ermeni Soykırımı iddiasından vazgeçmesi akla gelir bir değişim değildi.

Paşinyan bu maksatla Türkiye'ye ve Azerbaycan'a her fırsatta zeytin dalı uzatıyor. Örneğin, Karabağ işgalinden kalan 4 köyü Azerbaycan'a zorluk çıkarmadan iade etti. Bu nedenle de Ermenistan'da Paşinyan'ı kınayanlar oldu. Paşinyan, kendi bölge gerçeklerini kabul eden, komşularıyla barış içinde bir Ermenistan kurmak istiyor. Onun bu çıkışı Ermeni Kilisesi'ne, Karabağ Çetesi'ne, yani Ermeni derin devletine ve Ermeni radikal milliyetçilerine bir meydan okuma.

İkinci olarak, Paşinyan Ermenistan'ı Moskova'dan koparıyor, 100 yıldan daha eski bağları koparıp atıyor. Bu nedenle Rusya da Paşinyan'ı bir kaşık suda boğabilir. Anlaşılan o ki, Rusya ve Ermenistan'daki adamları Paşinyan'ı devirmek için birkaç darbe veya suikast girişiminde bulundu, ama başarılı olamadılar...

Paşinyan, Ukrayna Savaşı'nda açıktan Ukrayna'yı ve Batı'yı destekledi. Bu da Rusya'yı çıldırttı. Şimdilerde Paşinyan, Ermenistan'ı Avrupa Birliği'ne sokmaya çalışıyor ve Ermenistan'ı Moskova'nın yörüngesinde bir teşkilat olan Müşterek Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden (CSTO) çıkarmaya çalışıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, bu kopuşu görerek Ermenistan'ı adeta tehdit etti ve en son Kırgızistan'daki Örgüt toplantısında, komşularından ve dostlarından uzaklaşan bir Ermenistan'ın bundan fayda sağlayamayacağını söyleyerek, adeta cezalandırma imasında bulundu. Ermenistan, Kırgızistan'da yapılan en son Müşterek Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısına Dışişleri Bakanı'nı yollamadı.


ERİVAN KARIŞIK: DARBE Mİ GELİYOR?

Erivan şu günlerde çok hareketli. Geçen hafta, 25 Haziran'da Ermenistan Savcılığı Başpiskopos Bagrat Galstanyan'ı tutukladı. İki gün sonra ise Şirak Başpiskoposu Mihail Ajapahyan tutuklandı. Suçlama, darbe girişimi ve Kilise'yi devlet işlerine karıştırmak. Ermenistan'da devlet ile Kilise şu anda savaşıyor, karşı karşıya. Başka tutuklamalar da var. Bunların başında ise işadamı, para babası Samvel Karapetyan geliyor. Karapetyan aynı zamanda Rusya vatandaşı ve Ermeni Kilisesi'nin en büyük bağışçılarından. Ermenistan Savcılığı, tutukluların ve çevrelerinin darbe hazırlığında olduğunu, bunun için emekli polis ve emekli askerlerden oluşan 1.000 kadar kişi ile anlaştıklarını, bu 1.000 kişinin yol kesme, internet akışını durdurma, gösteri yapma ve şiddet olayları başlatma gibi sokak olaylarını planladıklarını söylüyor. Bu tür faaliyetler için bazı ses kayıtları da ortaya çıktı. Polis, darbede kullanılacak silahlara el koydu. Anlaşılan Rusya bağlantılı kişiler, Kilise ve Ermeni milliyetçileri Paşinyan'ı önce sokakta başlatacakları kaos ve ardından belki bir askeri darbe ile alaşağı etmeyi düşündüler, ama olmadı.

Kilise, Başbakan Paşinyan'ın Türk ve Müslüman olduğunu ima ediyor. Başpiskopos, Paşinyan için "sünnetsiz" diyor. Kilise'ye göre Paşinyan, Azerbaycan'a ve Türkiye'ye tavizler veren, soykırımı inkar eden, Ermeni topraklarını Azerbaycan'a peşkeş çeken bir vatan haini. Başbakan Paşinyan ise Hıristiyan olmadığı iddialarını reddetti ve Ermeni Kilisesi Patriği II. Karekin'e seslenerek, "Sünnetli olup olmadığımı ispatlamaya hazırım ama sormak isterim, Patrik, bekârlık yeminini bozdu mu, çocuğu var mı?" dedi. Bu iddiaya göre Ermenistan Patriği'nin gayrimeşru bir çocuğu bulunuyor ve bu haliyle din adamı olması kabul edilemez. Paşinyan, Ermenistan Kiliselerinin depolara döndüğünü de söyledi.

Kilise ile Erivan arasındaki kavgada Moskova ise Kilise'nin yanında duruyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Ermeni Kilisesi'ni överek, Kilise adamlarının haksız ve hukuksuz muameleye uğradıklarını ima etti, "her şey Anayasaya uygun olmalı" dedi. Lavrov ayrıca, Ermenistan'ın CSTO'dan ayrılıp Avrupa Birliği'ne katılma çabasını kastederek, "Ermenistan'ın müttefiklerinden, en yakın ortaklarından ve komşularından uzaklaşması durumunda bunun Ermeni halkının çıkarına olmayacağını anlıyoruz" diyerek aba altından sopa gösterdi. Yani Ermenistan'ı tehdit etti.

Ermenistan bu açıklamalarla çıldırdı ve Rusya'nın iç işlerine karıştığını iddia etti. Aynı günlerde Avrupa Birliği Dış Politika Şefi Kaja Kallas'ın Erivan'ı ziyaret etmesi ve "AB ile Ermenistan hiç olmadıkları kadar birbirlerine yakın demesi" dikkatlerden kaçmadı. Başından beri söylüyorum; Ermenistan ile kalıcı bir barış için Türkiye ve Azerbaycan'ın elinde altın bir fırsat var. Bu fırsat penceresinin uzun süre açık kalacağını sanmam. Rusya ve Ermenistan içindeki müttefikleri Erivan'da iktidarı değiştirebilir veya ülkeyi iç savaşa sokabilir. Tüm bunlar Rusya'nın Ermeni topraklarına daha kuvvetli yerleşmesine yol açabilir. Zaman daralıyor, zaman azalıyor... Ermenistan için de bölge barışı için de.


Prof. Dr. Sedat Laçiner, Güncel Yazılar
3 Temmuz 2025


Konuyla ilgili yazarın videosunu izlemek için linki tıklayınız: 

Ermenistan'da Darbenin Eli Kulağında: Paşinyan Kilise'ye ve Rusya'ya Karşı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İran ve Rusya: İnsansız Hava Araçlarıyla Gelen Dostluk

Üniversiteleri ve Göçmenleri Trump Korkusu Sardı: Eyvah Trump Geliyor!

Ukrayna Neden Önemli?